27 Mayıs 2012 Pazar

Türk Filmi Tadında Pilav

     Akşama ne pişirsem sıkıntısı kadınların ömrünü tüketen ve sıkıntı yaratan sorunlardandır. Her gün farklı bir cevap bulunması ve ev ahalisinin damak zevki de göz önünde bulundurularak cevaplanması gereken bir sorudur.   Kadınlar her gün bu soruya cevap bulmak zorunda olmasalar beş on yıl dolayında daha uzun yaşayabilirler.
     Bazen evde birçok malzeme vardır ama ne pişireceğine karar veremezsin. Bazen de evde pişirecek bir şey bulamazsın. Bu çaresizlik durumlarından birinde uydurduğum pilavın tadı çok hoşuma gittiği ve her evde bulunan malzemeler olduğu için paylaşmak istedim. Türk filmlerinin değişmez lezzeti bulgur pilavı...
     İki orta boy soğanı olabildiğince küçük doğrayarak sıvı yağda kavuruyoruz. Soğanlar kavrulduktan sonra istediğimiz ölçüde salçayı da ekleyip kavuruyoruz. Ben biber salçasını tercih ediyorum. Salça da kavrulunca bulgur miktarına uygun olacak kadar su ekliyoruz. Su kaynayınca tuzunu ve yıkadığımız bulguru koyup suyunu çekene kadar pişiriyoruz. Bulgurdan bulgura biraz fark olabilse de bir ölçü bulgur için iki ölçü su yeterli oluyor. Suyunu çeken pilavı demlenmeye bırakıyoruz. On beş dakika ağzı kapalı olarak demlenen pilavımız servise hazırdır.
     Pilavın lezzetini arttırmak için imkanımız ölçüsünde bazı ilaveler yapılabilir. Tereyağı ve et suyuyla yapılırsa parmaklar tehlikeye girebilir. Geçen gün evde taze kekik vardı. Pilavın içine büyükçe bir dalını attım ve pişince geri çıkardım. Gayet güzel bir aroma verdi. Bu pilavın yanına salata ve ayran da yapmak farz değilse bile vaciptir. Bir de tarhana çorbası ve kuru fasülye yaparsanız Türk filmi çekebilmek için tek eksiğiniz bir kamera olacaktır. Gayet de mükellef bir sofra olur. Afiyet olsun...
   
 

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Miniklere Tabure
   
      Kızlarımın bahçede oynarken oturabilmeleri için tabure yapmıştım. Ellerine alıp dolaştırıyorlar, oyun kurdukları yere taşıyorlardı.
      16 cm çapında bir zeytin tenekesinin dışını yapışkanlı naylonla kapladım. Üzerinin minderi için de tenekenin ölçüsünde kestiğim mukavva ve kauçukları deriye benzeyen bir malzemeyle kaplayıp zımbaladım. Kaplamada kullandığım malzemenin adını bilmiyorum ama mutfak sandalyelerini kaplamak için mobilyacılardan metre hesabı almıştık. Fiyatı da çok uygundu.

Mutfak Sandalyesi Kaplama
   
     Mutfak sandalyelerimin yüzü kumaştı. Hem eskimiş hem de kirlenmişti. Sandalyeleri kir tutmayacak ve silinebilecek bir malzemeyle kaplamak gerekiyordu.
     Mobilyacılardan metre işi satılan ve deri taklidi bir malzeme aldık. Öncelikle sandalyelerin altındaki vidaları sökerek metal kısım ve minder kısmını ayırdım. Minderlerdeki zımbaları ve kirlenen kumaşı çıkardım. Kumaşın altında bir de kauçuk vardı ama o temiz ve sağlam olduğu için ellemedim. Mobilyacılardan aldığım malzemeyle oturak kısımlarını kaplayıp zımbaladım. Üzerine de kalın naylon zımbalayarak çirkin görüntüyü kapattım. Yerine koyarak vidalarını tekrar sıktım. Uzun süredir kullanıyorum ve çok memnunum. Mutfak sandalyesi olduğu için üzerine bir şeyler dökülebiliyor. Islak mendille silmem yeterli oluyor.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Zayıflama Çayı



     Kalın giysiler incelince kilolar da kıyafetlerle saklanamaz oldu. Malum düğün mevsimi de yaklaşıyor. O zaman yapılabilecek tek şey kilo vermek. Bebekliğinden beri tombul olan ve ömrünü kilo vermeye adamış biri olarak kilo problemlerinde öncelikle bir endokrinoloji uzmanına görünmenizi tavsiye ederim. Eğer kilolarınız herhangi bir sağlık sorunundan kaynaklanmıyorsa doktorunuz sizi diyetisyene yönlendirecektir. Oraya da gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Doktor durumuzu değerlendirdikten sonra size diyet verecektir. Diyetinize uyun. Zayıflama çayı sadece destek niteliğindedir. Süreci hızlandırmanıza yarar. Ben tek başına diyet yaptığımda sonuç alamıyorum. Bu çayın çok faydasını gördüm. Ayrıca çok sık tuvalete çıkmak dışında hiçbir yan etkisi de yok. Vücuttaki tuzu ve suyu atmanıza yardımcı oluyor. Yağ eritici özelliği var.
     Bir avuç mısır püskülünü tozundan arındırmak için suya tutup su bardağına koyuyoruz. Üzerine de on dal kiraz sapını koyup kaynar suyu döküyoruz. On dakika bekleyen çayımız içime hazırdır. Günde üç kere yemeklerden yarım saat önce taze taze demleyerek içiyoruz. İçeceğimiz zaman demlemek önemli.



Mısır püskülü ve kiraz sapını bütün aktarlarda bulabilirsiniz ama imkan varsa kendiniz hazırlayın. Aktarlardaki mısır püsküllerinin içinde iyi kurutulmadığı için kurt oluyor. Kiraz sapı diye satılanların vişne sapı olabilme ihtimali de var. Kirazı yiyin, çöpünü de kullanın. Yazın pazarda mısır satan adamlardan da püskülünü isteyip kurutabilirsiniz. Ben her yıl kendim hazırlar, lazım olunca kullanırım.

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Kış Dondurması
 
     Küçük çocuklar bazen zamansız isteklerde bulunabilir. Kış günü külahta dondurma istemek gibi. Her mevsim dondurma bulunabilse de hastalanmalarından korktuğumuz için yediremeyiz.Bazen de sebepsiz bir huysuzlukları olur çocukların. Bu gibi durumlarda çocukları avutabilmek için elimizde alternatif teknikler bulunması gerekir. Şimdi size vereceğim tarifle özellikle küçük çocukların çok güzel avutulduğu tecrübeyle sabittir.
     Malzemeler :
     süzme yoğurt
     kakao
     vişne ya da çilek reçeli
     pudra şekeri
     vanilya
     külah
     Her dondurma topu için bir yemek kaşığı süzme yoğurda ihtiyacımız var. Yoğurdu istediğiniz oranda pudra şekeri koyarak damak tadınıza göre tatlandırabilirsiniz. Yoğurdun tamamı, pudra şekeri ve vanilyayı bir kapta güzelce karıştırın. Pudra şekerini istediğiniz tattan biraz eksik olacak şekilde koyun ve üç eşit parçaya bölün. Parçalardan birine reçel koyacağımız için şekerini az koyuyoruz. Diğerlerine sonradan ilave edebiliriz. Yoğurt kaplarından birine reçelin tanesiz kısmından renk verecek kadar koyun ve karıştırın. Reçel yerine içecek tozu da koyabilirsiniz ama ben doğal olması adına evde yaptığım reçeli tercih ederim. Bir kısım yoğurda  da biraz pudra şekeri ilavesinden sonra kakao ekleyip karıştırın. Üçüncü kabımızın da tat ayarlamasını yaptıktan sonra vanilyalı, vişneli ve kakaolu dondurmalarımız hazır. Külaha her çeşitten birer kaşık koyarak çocuklara verin. İçinde hiçbir katkı maddesi olmadığından gönül rahatlığıyla yedirebilirsiniz.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Kızımın Odası Eğitim Yuvası


  Okul çağındaki bir çocuğun annesi öğretmense dünyada cehennem azabı yaşıyor demektir. Hayat itinayla zehir edilir, rüyasında bile okulu görmesi ve eğitim öğretimin yirmi dört saat devam etmesi için azami çaba sarf edilir. Bu uğurda odasına müdahale etmek caizdir. Odaya müdahalelerim devam edecek. Atatürk portresi, İstiklal Marşı falan da düşünüyorum ama güzel birşeyler bulabilmek için çarşıya gitmem lazım. Ufaklık da okula başlarsa odayı tamamen okula çeviririm. O küçük olduğu için ona hitabeden şeyler de olması gerekiyor.




   
Kına Örtüm ve Eldivenlerim


     Her şeyi kendim yapma takıntısı oldum olası vardır bende. Ama bunları piyasada istediğim gibi bir şey bulamadığım için yapmıştım. Üzerinde pul ve boncuklar var. Uçlarında da boncuklar sallanıyor ama pek belli olmamış. Kendi kınamda kullandım.
Aksesuar




     Resim çektirecek manken bulmakta epey zorlandım. Mankeni de kıyafet değişikliğine ikna edemedim. Düz bir badi veya beyaz bir gömlek üzerine hoş olabilir.
Taç

     Bir liralık uyduruk tacın üstüne simli iple çiçek işledim.Ortasına da düğme dikip silikonla yapıştırdım.
Gölge Oyunu Malzemeleri

     Okuldaki bir etkinlik için gölge oyunu malzemeleri hazırladım. Her şey el yapımıdır. Mesela tefi yoğurt kovası , ataç ve gazoz kapağından yaptım. Köpüğe tülbent gererek de sahnemizi hazırladım. Hacivat'ın sırtına, oynatabilmek için sıcak silikonla ızgara çöpü yapıştırdım.
Yatak Örtüsü


     Büyük kızıma nevresim dikmiştim. Evdeki kız nüfusu artınca bir tane daha dikmek gerekti ama aynı kumaştan bulamadım. Ben de nevresimi ikiye ayırdım, iki parçanın da birer yüzüne pembe polar dikip yatak örtüsü yaptım. Bir yüzü kumaş, diğer yüzü polar olan iki yatak örtüm oldu. Aynı odada farklı nevresimler olsun istemedim. Zaten farklı olduğu zaman da kavga çıkıyor.




Kızlara Bere


15 Mayıs 2012 Salı

Çocuk Olabilmek



     Bazı şeyler farkında olmadan insanı geçmişe götürür, iyi ya da kötü anılarını hatırlatır. Bu bazen bir şarkı, bazen tanıdık bir yüz ya da farklı bir tat olabilir. Bir anda, o anı yaşadığınız zamanın ruh haline bürünürsünüz ve kendinizi orada bulursunuz. Aynı şey birimize mutluluk yaşatırken diğerimize üzüntü içinde olduğu bir anı hatırlatabilir.
     Okula giderken burnuma, şehirlerde pek alışık olmadığımız kokulardan is kokusu geldi. Birisi bahçeye ateş yakmış ne olduğunu anlayamadığım bir şey kaynatıyor. Modern zaman insanıyım ya buna kayıtsız kalmamalıyım. Dağda mı yaşıyoruz kalıbıyla tepkimi dile getirmeli, burnumu kapatıp hızla uzaklaşmalıyım oradan. Ama ben çakılıp kaldım oraya, gidemiyorum. Ne kadar is kokusunu içime çekersem o derece kazançlı sayacağım kendimi. Benim için o koku, beni çocukluğuma götüren bir zaman makinesi oluverdi. İçime çektiğim koku nispetinde çocuk oluyorum. Bu kokuya ne kadar aşina olduğumu ve benim hayatımdaki yerini ilk defa o an farkettim.
     Kendi çocuklarım ve onların akranlarıyla kıyasladığımda, yaşadığım çocukluk ve dolayısıyla anılar da daha bir önemli oluyorlar. Çocukluk anılarımın içinde de is kokusunun çok büyük yeri vardır. Küçük yerlerde yaşamış orta yaş ve üzeri insanların hayatının bir döneminde mutlaka ateş başında, duman içinde kalmışlığı vardır. O ateşin etrafındaki en şanslı kişi çocuktur. İşin en eğlenceli kısmı her zaman onun payına düşer. İs kokusunu bu kadar sevmem çocukluğumda ateş başında geçirdiğim mutlu anlardandır.
     Hayatımın ilk on iki yılını Kayseri'nin küçük bir ilçesinde geçirdim. O zamanlarda her şey hazır alınmaz, neredeyse ilk hammaddesinden başlayarak el emeğiyle yapılırdı. Her ev erzağını kendi hazırlar, kilerini kendi emeğiyle doldururdu. Şimdi yaşadığımız hayatla kıyaslayınca masal gibi gelebiliyor.Erzaklar bütün kış göz önünde bulundurularak hazırlandığından miktar artıyor ve ister istemez evdeki ocağın yerini bahçeye kurulan koca kazanlar, yakılan ateşler alıyordu. Çocuklar için de karnaval bu noktada başlıyor ve gökteki bulutlar çocuk dünyamıza iniveriyordu.
     Her gün tükettiğimiz ekmek benim gibi çocukların aklında somun değil yufka şeklinde canlanır. Buğday değirmende öğütülüp un haline getirildikten sonra biz çocukların görevi başlardı. Sonbaharda kuru yaprakları toplar, yufkaları pişirebilmek için gerekli yakıtı hazırlardık. Her çocuk kendi ailesi için yaprak toplar, hatta yaprak toplama yarışları düzenlenirdi. Ekmek, topladığımız yapraklar ve odun ateşinde saçta pişirilirdi. Tabi biz çocuklar da o ateşin ve dumanın altında bize verilecek saç böreğini beklerdik. İs kokusu beni saç başına götürdü. Payıma düşecek böreği beklemeye başladım.
     Kışın tüketeceğimiz konserveyi de  sonbahardan kendimiz hazırlardık. Koca kazanlar bahçeye kurulur ve tabi ki odun ateşinde konserveler kaynatılırdı. Biz de kazanların etrafında koşturur, oynardık. Kızılderili ya da yamyam olurduk. Kaynama işi bitip ateş köz olunca da köze patates gömerdik. O duman kumpir kokusunu da getirdi burnuma.
     Kış hazırlıklarından biri de tarhana yapma işiydi. Tarhana da ateşlerin, dumanların içinde hazırlanırdı. Kazana koyulan yarma (aşurelik buğday) saatlerce kaynatılır bizler de dumandan nasibimizi alırdık. Bazen kazanın dibi tutardı. Ciğerci kedisi gibi kazanın başında bekleyip inşallah dibi tutmuştur diye dua ederdik. Dibi tutan kazanı kazımak çocukların hakkıydı. Kazanın ateşinde de buğday pişirip kavurga yapardık.
     Aradan yıllar geçti ama bunlar ilk önce aklıma gelen is anıları. Aslında mevzu ne is, ne ateş, ne de yediklerimiz, içtiklerimiz. Asıl üzüldüğüm nokta çocukların, çocuklarımın bunlardan mahrum büyüyor olmalarıdır. Apartmanlara, camdan tuğladan kafeslere hapsediyoruz çocuklarımızı. Onları korumak adına yapıyoruz bunu ama çocukluklarını ellerinden aldığımızı farketmiyoruz. Hepsi birbirinin aynı olan oyuncaklara ve televizyona, bilgisayara mahkum ediyoruz onları. Belki de çocuklarımızı onlara emanet ediyoruz.
     Ben çocukluğumu düşündüğümde islendiğimi, pislendiğimi, deli divane sokaklarda oyunlar oynadığımı anımsıyorum. Çocuklarımızın elinden bu haklarını aldık. Büyüdüklerinde çocukluklarına dair hatırlayacakları tek şey dört duvar olacak galiba. Televizyonda sıkça gördüğümüz bir deterjan reklamında 'kirlenmek güzeldir 'diyor. Gerçekten de çocukken kirlenmek güzeldir. Kirlenince çocukluğunun, temizlenince de seni aklayıp paklayan annenin kıymetini anlarsın.
     Bir is kokusu bana çocukluğumdaki güzel günleri hatırlattı. Güzel geçen çocukluğumu hatırlayıp mutlu oldum. Çocuklarımızın da hatırlayacak güzel anıları olsa fena mı olur?
   
   
       

10 Mayıs 2012 Perşembe

Paket kapatma

     Bir öğünde tüketip artık bırakmamak adına yemekleri azar azar yapmak akıllıca bir çözüm. Yarım paket makarnayı pişirdikten sonra kalan yarım paketi saklamak da akıllara zarar bir sorundur. Pratik paket kapatma yöntemi bu konuda benim imdadıma yetişti. Açtığım yarım paketleri bu yöntemle kapatıyorum. Kapatmak için herhangi bir yardımcı malzemeye de ihtiyaç duymuyorum. Ters çevirsem bile paket açılmıyor.
Metabolizma hızlandırıcı içecek

     Elma sirkesi ve balı karıştırarak zayıflamanıza yardım edebilecek bir içecek hazırlıyorum. Midenizde herhangi bir problem yoksa gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz.
     Bir bardak sıcak suyun içine iki yemek kaşığı elma sirkesi ve bir tatlı kaşığı balı koyup karıştırıyoruz. Sabah akşam yemeklerden yarım saat önce sıcak olarak içiyoruz. Aç karnına içemiyorsanız yemeklerden en az bir saat sonra da içebilirsiniz. Piyasada hazır karışımlar bile var. Suya karıştırıp içebilirsiniz. Ama benim tavsiyem kendinizin hazırlamasıdır. Hem ekonomik olur hem de içine glikoz koyulma ihtimali kalmamış olur. Hazırların içine bal koyduklarını hiç sanmıyorum.İlla ben hazırını alacağım diyorsanız marketlerin sirke ve limon sosu satılan reyonlarında bulabilirsiniz.
Çift taraflı bebek battaniyesi

     Bu tür şeyleri hazır aldığınız zaman daha ucuza geliyor. Parça parça malzemeler pahalıya gelebiliyor ama ben uğraşmayı seviyorum. Metre işi aldığım pembe ve mavi bebe pazenini kenarlarına fisto ekleyerek dikmiştim. Severek kullandım.
Doğal botoks

     Yine bir cilt bakım ürünü tarifi vereceğim. Çok etkili ve kolay hazırlanan bir tarif.
     Ayva çekirdeği ve yarım çay bardağı suyla kolaylıkla hazırlayabilirsiniz. Zaten memur olmamız sebebiyle ayvayı yedik. En azından çekirdekleri boşa gitmesin.Yedi sekiz adet yakışıklı ayva çekirdeğini yarım çay bardağı suyla küçük bir cezvede iki dakika kaynatıyoruz. Kaynattığımız çekirdekleri ve suyu ağzı kapalı ufak bir cam kaba koyup soğuduktan sonra buzdolabında bir gün dinlendiriyoruz. İçinde meyve ezmesi falan olan mama kapları bu iş için çok uygun. Çocuklu evlerde istemediğiniz kadar bulunur. Çekirdeklerin etrafından başlayarak su jöle kıvamına gelmeye başlayacaktır. Bir gün dinlendirdikten sonra akşamları temiz cildimize sürüyoruz. Cildimizdeki kırışıklıklar için kullanabileceğimiz en doğal kremdir. Sürdüğünüz zaman cildinizdeki farkı hissedeceksiniz. Kurumaya başlayınca cildiniz gerginleşecek.



     Bu tarif özellikle emziren annelerin göğsünde oluşan yaralar için kullanılıyor. Yarayı iyileştirme hızını ve etkisini bizzat tecrübe ettim. Denemenizi öneririm.
     Son resimde kaynadıktan sonraki halini görebilirsiniz. Çekirdeklerin etrafından itibaren jel oluşumu başlamış. Bir gün dinlenince tüm suya yayılıyor.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Diyet yaparken ara öğün

    Diyet yaparken en önemli kurallardan biri de sık sık ve az yemektir. Genelde diyetisyenler üç ana üç de ara öğün tavsiye ederler. Bu sayede kan şekerindeki ani yükselme ve düşüşlerin önüne geçmek ve metabolizmanın çalışmasını hızlandırmak amaçlanır. Hiçbir şey yemezseniz bünyeniz kıtlık alarmı verir ve yediğiniz her şeyi depolama eğiliminde olur. Bu sebeple ara öğünler çok önemlidir. Bir porsiyon meyve ve yanında bir parça galeta ara öğün için uygun olabilir.
     Keyifle tüketeceğiniz ve diyet esnasındaki tatlı krizlerini hafifletecek bir önerim var. İki adet orta boy elmayı rendeleyin ve içine biraz tarçın atın. Tarçının miktarını damak zevkinize göre ayarlayabilirsiniz. Kan şekerinizi dengelemenize ve tatlı krizini atlatmanıza yardımcı olacaktır. Severek tüketeceğinizi düşünüyorum.
   

     Çocukluğumuzda hepimiz şekerli yoğurt yemişizdir. Bizim zamanımızda Danino yoktu malumunuz. Yoğurt hem zayıflamaya yardımcı hem de ideal bir ara öğün. Yağsız yoğurttan söz ettiğimi söylememe gerek yoktur herhalde. Diyet yaptığımıza göre içine şeker atamıyoruz ve biraz da nostalji yapmak istiyoruz. Damak tadımızdan tamamen vazgeçmiyoruz ve tarçın burada da imdadımıza yetişiyor.
Yoğurdun içine katıyoruz ve tenha bir köşede mümkünse çocuklara çaktırmadan yiyoruz. Çünkü onlardan bize fırsat kalmayabilir. Danino nesli bile bu tarifi keyifle yiyor.

     Birinci ve ikinci tarifi birleştirdiğinizde de mükemmel bir tadı oluyor. Denemenizi şiddetle tavsiye ederim. Eğer bu tariflerin tadı hoşunuza gitmediyse siz bu zayıflama sevdasından vazgeçin. Çünkü bunlar diyet yaparken yiyebileceğiniz en lezzetli ara öğünlerden. Yağlı, ballı, kadayıflı, kaymaklı bir zayıflama sistemi henüz geliştirilmedi. Olursa ilk benim haberim olur ve sizi haberdar ederim. Siz o zamana kadar bunlarla idare edin.
Afiyet olsun.