15 Mayıs 2012 Salı

Çocuk Olabilmek



     Bazı şeyler farkında olmadan insanı geçmişe götürür, iyi ya da kötü anılarını hatırlatır. Bu bazen bir şarkı, bazen tanıdık bir yüz ya da farklı bir tat olabilir. Bir anda, o anı yaşadığınız zamanın ruh haline bürünürsünüz ve kendinizi orada bulursunuz. Aynı şey birimize mutluluk yaşatırken diğerimize üzüntü içinde olduğu bir anı hatırlatabilir.
     Okula giderken burnuma, şehirlerde pek alışık olmadığımız kokulardan is kokusu geldi. Birisi bahçeye ateş yakmış ne olduğunu anlayamadığım bir şey kaynatıyor. Modern zaman insanıyım ya buna kayıtsız kalmamalıyım. Dağda mı yaşıyoruz kalıbıyla tepkimi dile getirmeli, burnumu kapatıp hızla uzaklaşmalıyım oradan. Ama ben çakılıp kaldım oraya, gidemiyorum. Ne kadar is kokusunu içime çekersem o derece kazançlı sayacağım kendimi. Benim için o koku, beni çocukluğuma götüren bir zaman makinesi oluverdi. İçime çektiğim koku nispetinde çocuk oluyorum. Bu kokuya ne kadar aşina olduğumu ve benim hayatımdaki yerini ilk defa o an farkettim.
     Kendi çocuklarım ve onların akranlarıyla kıyasladığımda, yaşadığım çocukluk ve dolayısıyla anılar da daha bir önemli oluyorlar. Çocukluk anılarımın içinde de is kokusunun çok büyük yeri vardır. Küçük yerlerde yaşamış orta yaş ve üzeri insanların hayatının bir döneminde mutlaka ateş başında, duman içinde kalmışlığı vardır. O ateşin etrafındaki en şanslı kişi çocuktur. İşin en eğlenceli kısmı her zaman onun payına düşer. İs kokusunu bu kadar sevmem çocukluğumda ateş başında geçirdiğim mutlu anlardandır.
     Hayatımın ilk on iki yılını Kayseri'nin küçük bir ilçesinde geçirdim. O zamanlarda her şey hazır alınmaz, neredeyse ilk hammaddesinden başlayarak el emeğiyle yapılırdı. Her ev erzağını kendi hazırlar, kilerini kendi emeğiyle doldururdu. Şimdi yaşadığımız hayatla kıyaslayınca masal gibi gelebiliyor.Erzaklar bütün kış göz önünde bulundurularak hazırlandığından miktar artıyor ve ister istemez evdeki ocağın yerini bahçeye kurulan koca kazanlar, yakılan ateşler alıyordu. Çocuklar için de karnaval bu noktada başlıyor ve gökteki bulutlar çocuk dünyamıza iniveriyordu.
     Her gün tükettiğimiz ekmek benim gibi çocukların aklında somun değil yufka şeklinde canlanır. Buğday değirmende öğütülüp un haline getirildikten sonra biz çocukların görevi başlardı. Sonbaharda kuru yaprakları toplar, yufkaları pişirebilmek için gerekli yakıtı hazırlardık. Her çocuk kendi ailesi için yaprak toplar, hatta yaprak toplama yarışları düzenlenirdi. Ekmek, topladığımız yapraklar ve odun ateşinde saçta pişirilirdi. Tabi biz çocuklar da o ateşin ve dumanın altında bize verilecek saç böreğini beklerdik. İs kokusu beni saç başına götürdü. Payıma düşecek böreği beklemeye başladım.
     Kışın tüketeceğimiz konserveyi de  sonbahardan kendimiz hazırlardık. Koca kazanlar bahçeye kurulur ve tabi ki odun ateşinde konserveler kaynatılırdı. Biz de kazanların etrafında koşturur, oynardık. Kızılderili ya da yamyam olurduk. Kaynama işi bitip ateş köz olunca da köze patates gömerdik. O duman kumpir kokusunu da getirdi burnuma.
     Kış hazırlıklarından biri de tarhana yapma işiydi. Tarhana da ateşlerin, dumanların içinde hazırlanırdı. Kazana koyulan yarma (aşurelik buğday) saatlerce kaynatılır bizler de dumandan nasibimizi alırdık. Bazen kazanın dibi tutardı. Ciğerci kedisi gibi kazanın başında bekleyip inşallah dibi tutmuştur diye dua ederdik. Dibi tutan kazanı kazımak çocukların hakkıydı. Kazanın ateşinde de buğday pişirip kavurga yapardık.
     Aradan yıllar geçti ama bunlar ilk önce aklıma gelen is anıları. Aslında mevzu ne is, ne ateş, ne de yediklerimiz, içtiklerimiz. Asıl üzüldüğüm nokta çocukların, çocuklarımın bunlardan mahrum büyüyor olmalarıdır. Apartmanlara, camdan tuğladan kafeslere hapsediyoruz çocuklarımızı. Onları korumak adına yapıyoruz bunu ama çocukluklarını ellerinden aldığımızı farketmiyoruz. Hepsi birbirinin aynı olan oyuncaklara ve televizyona, bilgisayara mahkum ediyoruz onları. Belki de çocuklarımızı onlara emanet ediyoruz.
     Ben çocukluğumu düşündüğümde islendiğimi, pislendiğimi, deli divane sokaklarda oyunlar oynadığımı anımsıyorum. Çocuklarımızın elinden bu haklarını aldık. Büyüdüklerinde çocukluklarına dair hatırlayacakları tek şey dört duvar olacak galiba. Televizyonda sıkça gördüğümüz bir deterjan reklamında 'kirlenmek güzeldir 'diyor. Gerçekten de çocukken kirlenmek güzeldir. Kirlenince çocukluğunun, temizlenince de seni aklayıp paklayan annenin kıymetini anlarsın.
     Bir is kokusu bana çocukluğumdaki güzel günleri hatırlattı. Güzel geçen çocukluğumu hatırlayıp mutlu oldum. Çocuklarımızın da hatırlayacak güzel anıları olsa fena mı olur?
   
   
       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder